Williams Son 3 Senede Ne Yaptı?


Dün yarış namına hiçbir şey izleyemedik belki, fakat yarıştan sonra gördüklerimizi sanırım bir ömür unutmayız: Nikita Mazepin'in en hızlı turu ve George Russell'ın WILLIAMS ile podyuma çıkması. Evet Williams. İki sene önce şu "aracı" üreten ve Polonya'dan gelecek sponsorluklar için tek kollu bir pilotla yarışan Williams. Ben de bu yazımda sizlere Williams'ın son iki senesinde olanları kısa kısa paylaşmak istiyorum


Yazıya geçen yarışın kutlamalarıyla başlayalım. Williams, uzun süredir hasret kaldığı puanlara kavuşuyor.


Williams'ın gerileyişi 2016'da başlamıştı aslında, fakat 2018 sonunda Lance Stroll'ün takımdan ayrılması ve Martini'nin sponsorluktan çekilmesi sonucu takım için çöküş dönemi başladı. Peki sonuç?2019'daki rezil aracı hatırlarsınız. Kış testlerinin bir kısmını kaçıran ve çıktığı kısımda tarihi fark yiyen, her yarış en azından 2 tur yemesi garanti olan FW42 ile yarışmışlardı. Mercedes'te şampiyon olan ve sonrasında Williams'a geçen mühendisleri Paddy Lowe apar topar kovulmuştu. Bunun sonucunda da Rokit isimli düşük bütçeli telefon firmasının bile sponsorluğa sadece bir sene dayanabildiği, taraftarların ise yavaşlığıyla dalga geçmek dışında takımı tamamen unuttuğu (he bir de Kubica vardı, çok eğlenceli meme'ler dönüyordu o dönem kendisiyle ilgili) bir sezon geçirmişti Williams. Eski mühendisleri Patrick Head'in danışman olarak dönmüş olması da pek fayda etmemişti. Dibe vurmuş gibi duruyorlardı ve 2020 için de durum umutsuzdu. Özellikle de finansal anlamda.

Fakat Williams geçen sezondan beridir sessiz sakin bir yeniden yapılanma geçiriyor. Bu yeniden yapılanma Claire Williams işi becerememesinin ve 2014'te motor kurallarıyla avantaj kazanıp zirveye dönen takımın ekmeğini 5 senede tüketip takımı dibe çekmesinin ardından ayakta duramaması ve iflas ettirmeden önce takımı satma kararı almasıyla başladı. 2012-2017 arasında Sauber takım patronu olan Monisha Kalternborn ile birlikte F1 tarihinin ikinci kadın takım patronuydu Claire Williams, fakat maalesef kendisinin başta bulunduğu dönemi suni bir yükseliş ve serbest bir çakılma dönemi olarak hatırlıyoruz. Claire, Williams'ı asla bir B takımına çevirmeyeceğine söz vermişti, bu sözü farklı yöntemlerle tuttu.

FW42 ve Claire Williams. Dosta korku, düşmana güven.

2020 Eylül ayından itibaren Williams, Dorilton Capital isimli bir yatırımcı grubuna satıldı. Takımın CEO'su olarak ise başa 2010'ların ortasında Volkswagen ile WRC'de (World Rally Championship) başarıdan başarıya koşmuş Jost Capito getirildi. Takım patronu ise eski McLaren mühendislerinden Simon Roberts idi fakat kendisi 3 ay önce görevden alındı ve takım patronluğu görevini de Jost Capito üstlendi, bu yüzden kendisinden bahsetmeyeceğim. Jost Capito'nun getirilmesi sadece Williams için değil, tüm F1 için memnuniyetle karşılanması gereken bir hamle aslında, çünkü F1'de değişen dinamikleri gösteriyor. Bunun için de 2019 başına ufak bir geri dönüş yapmamız lazım. McLaren 2018'de başarısız takım patronu Eric Boullier'i kovmasının ardından 2019'da Andreas Seidl ile anlaşmıştı. Seidl uzun süredir WEC'de (World Endurance Championship, Le Mans 24 Saat'i içinde bulunduran şampiyona) bulunuyordu, 919 ile F1 takımlarına meydan okuyabilecek konuma gelen Porsche'nin başında güzel bir dönem geçirmişti. F1'de aldığı son görev 2000'lerde BMW'deki danışmanlık idi. Turbo hibrit çağında 2010'ların başındaki zihniyetin işe yaramadığını geç farkeden McLaren bu defa risk aldı ve Seidl'in WEC'de kendisine başarılar getiren bakış açısını F1'e uyarlayabileceğini ve farklı yöntemlerle avantaj kazanabileceğini düşünerek kendisiyle anlaştı. Sonuç; McLaren 2019'da Sainz-Norris ikilisini griddeki belki de en iyi ikiliye çevirdi, kariyeri hiçbir yere gitmeyecek gibi gözüken Sainz'ın potansiyelini ortaya çıkardı ve 2019 aracının kalibresinden daha yüksek başarılar kazanarak sezonu 4. sırada bitirdi. McLaren artık düzenli podyum mücadelesi veren bir takım, üstelik 2018 sonunda kendilerini reddeden Ricciardo bu kez takıma koşa koşa geldi.

Konudan sapmayalım, Seidl'in bu başarısı sonrası "F1 dışından takım patronu getirerek farklı bakış açılarıyla tanışabilme" imkanını kullanmayı bu kez Williams istiyordu. Jost Capito'nun bunu başarabilecek bir isim olduğunu düşündüler. 2021 sezonunda Davide Brivio'yu göreve getiren Alpine yine bu yolu izleyen takımlardan olacaktı.

Jost Capito'nun Claire Williams'tan daha kalifiye bir isim olduğu ortada.

2020 sezonunda Williams son 2 senedir olduğu gibi yine sonuncu oldu, hatta 2019'da gelen 1 puan bile gelmedi bu kez. Ama durum 2019'da olduğu gibi umutsuz değildi. Kış testlerinde yine karamsar bir hava vardı Williams garajında, fakat bu durum pandemi sonrası bitmeye yaklaşmıştı. (bunun takımın satış sürecine girmesiyle de alakası olabilir). George Russell düzenli olarak Q2'ye kalıyordu ve araç çoğu zaman Alfa Romeo-Haas ikilisiyle rekabete girebiliyordu. Russell'ın 2020 Toscana GP'sinde üçüncü startta sıra kaybetmesi (evet, iki kırmızı bayrak periyodu sebebiyle üç kez start alındı) ve 2020 Emilia Romagna GP'sinde yaptığı kaza olmasa iki kez puan da gelecekti. Takımın diğer pilotu Nicholas Latifi ise para getirmesinin yanında takım ile epey ilişkilere sahipti ve garajda vakit geçirmekten kaçınmıyordu. Latifi'yi severim. Pilotajı sorgulanır, fakat ne Williams kendisinden şikayetçi ne de kendisi takıma karşı hiç olumsuz yorumda bulunmadı. Tıpkı Marcus Ericsson gibi bir pilot işte. F1 padoğunda koltuğunu kaybettikten sonra bile bir şekilde bulunacağını düşünüyorum. Williams tüm bu durumların ve finansal olarak toparlanma sürecinin de başlaması ile 2021 hedefini arka grubun önüne geçebilmek olarak belirledi. Orta grup henüz gerçekçi bir hedef değildi.
8. sıra gerçekçi bir hedefti ve şu ana kadar bu hedefe ulaşılabildiğini söyleyebiliriz. George Russell, bütün sezon boyunca sadece 1 kez Q1'de elendi. 3 kez Q3 yaptı. Daha sezonun ikinci yarışı olan Imola'da puan mücadelesi verdi ve her ne kadar kaza ile sonuçlansa dahi Bottas'a atak yapabilecek seviyede bir performans gösterdi değişken koşullarda. Macaristan'da ise kaotik startın ardından 2019'dan sonraki ilk puanlar geldi, Latifi kariyerinin ilk puanlarını kazanırken Russell'da sonunda Williams ile puana kavuşmuş oldu. Ve herkesin malumu, Belçika'da da bir ilk çizgi startı geldi. Evet ilk çizgi. Yağmurlu geçen sıralamalarda Russell kaybedeceği hiçbir şey olmadığını söyleyerek pol pozisyonunu zorladı. Verstappen'in son saniye turu olmasa polü kazanması da yüksek ihtimaldi. Yarışın sıralamalara göre tescilinin ardından da Williams'ı podyuma taşımış oldu. Elbette bu durumda aslan payı Russell'ın, fakat Latifi de Q3 zorladı. Q2'ye kalamayan Latifi, sıralamaları Alonso'nun ve Sainz'ın önünde bitirdi.


Acı ve keder dolu üç yılın ardından.

Williams'ın ileriye doğru bir adım attığı gerçeği Russell'ın iyi performanslarına alışmamız sebebiyle çok gözardı ediliyor. Artık gridin en kötü aracı değiller, arka grubun önüne geçmeyi başardılar. 8. sıra onları finansal olarak rahatlatacak ve belki de Russell'ın Mercedes'e geçişi sonrası bir paralı pilota muhtaç olmayacaklar, Jost Capito da bunu belirtmişti. Takım yeni sahipleriyle ilk senesini önümüzdeki hafta dolduracak. Beni tatmin eden bir başlangıç oldu yeni Williams için. Takımın isminin ve "FW" serisinin korunması da tüm F1 sevenleri tahmin etmiştir.
Umarım Williams'ı yeniden önlerde görmeye başlarız en kısa sürede. Çünkü F1'in garaj takımlarını ismiyle dahi olsa burada görmeye ihtiyacı var. Evet belki McLaren o eski McLaren değil, belki Williams o eski Williams değil fakat bu isimlerin altında devasa bir tarih yatıyor. F1 yönetimi uzun zamandır bu takımları korumaya yönelik pek hevesli davranmıyor, fakat takımların ayakta durmak için her şeyi yapacağı kesin.

Buna Frank Williams'ın 40 senelik emeğini devretmek de dahil.

Yazıyı Frank Williams ile kapatalım. F1 tarihinde kendisinden daha derin saygı beslediğim hiç kimse yok sanırım. Başarı ve trajedi.

Yorumlar