MLB Takımlar Rehberi: AL East

KISA BİR AL EAST ANATOMİSİ

Son birkaç sezondur ligin en güçlü grubu kabul edilmekte. Ligin ezeli rakipleri New York Yankees ve Boston Red Sox'un her sene postseason mücadelesi vermesinin yanı sıra Tampa Bay Rays ve Toronto Blue Jays'te son dönemde ciddi yükselişte. Baltimore Orioles ise son 30-35 senedir pek iddialı değil ancak onlar dahi rekabetçi olmaya doğru ilerliyor. Beyzbol kalitesinin yüksek olduğu grup, son iki senedir tam 3 takımı play-off'a göndermekte.

Yankees-Red Sox rekabeti değil beyzbolun, tüm spor tarihinin en büyük rekabetinden birisi olarak görülebilir, taraftarları da genel itibariyle saygılı olmakla birlikte bazen ölçüyü kaçırabilmekte.

Yazımızın kapak fotoğrafında Aaron Judge'un olmasını uygun gördüm; bir Yankee olmasına rağmen epey severim :)


BİLİNMESİ GEREKENLER

MLB’de 162 normal sezon maçı oynanmaktadır, fakat şampiyon tıpkı NBA ve NFL gibi muadillerinde olduğu gibi play-off’larda belirlenmektedir, ben yazıda MLB literatüründeki postseason tabirini kullanacağım.

MLB’de postseason formatı tarih içinde bir çok kez değişime uğradı. 1969’a kadar postseason sadece World Series’ten ibaret idi. Bu yüzden köklü takımların tarihine bakıldığında uzun süreli postseason araları görmek mümkün.

Lig tıpkı NBA'de olduğu gibi iki konferansa ayrılmıştır, ancak tarihi sebeplerden ötürü "konferans" yerine iki ayrı ligden bahsetmek daha doğru: American League ve National League. Uzun süre birbirleriyle nadiren maç yapan iki ligin farklı kuralları dahi mevcuttu, bu farklılıklar son yıllarda ortadan kalktı. Geçen sene alınan bir kararla birlikte de bir takımın kalan 29 takımla maç yapacağı açıklandı. 

1969’da ligin genişlemesiyle birlikte “division” kavramı ilk defa karşımıza çıktı, ligler 6-6 şeklinde iki gruba bölündü ve grup liderlerinin mücadele ettiği division series’in galibi World Series’e çıkmaya başladı. Bir yerden sonra bu da yetersiz kaldı çünkü takım sayısı gitgide artıyor ve 7 takımlık 4 grup başarılı takımları ödüllendirmekle birlikte bir çok başarılı takımı da cezalandırmış oluyordu. 1993’te eski sistemin son senesinde 103 galibiyetli Giants’ın postseason dışı kalması en trajik örneklerden birisidir. Tarihe geçmesi gereken bir takım şampiyonluk mücadelesi verememişti.

1994’ten itibaren ligler 5-5-4 şeklinde 3 gruba bölündü (1998’te Arizona Diamondbacks ve Tampa Bay Rays’in lige girmesiyle birlikte de 5-5-5 sistemine kavuşulacaktı). 6 grup lideri direkt postseason’a çıkarken grup liderleri dışında en iyi galibiyet yüzdesine sahip takım da postseason’a çıkıyor, böylece 8 takımlı bir sisteme geçilmiş oluyordu. 2012’de eklenen Wildcard ile birlikte postseason’a çıkan takım sayısı 10’a yükseldi, böylece her ligde grup liderleri dışında kalan en iyi iki takımın postseason için mücadele etmesi sağlandı. Bu sezondan itibaren ise 12 takımlı formata geçildi, her ligin en iyi iki takımı direkt olarak çeyrek final oynayacak, diğer dört takımın Wildcard maçını geçmesi gerek.

Kısaca özetlemek gerekirse: 1969’a kadar 2, 1994’e kadar 4, 2012’ye kadar 8 takımın postseason’a çıktığı ligde bugün itibariyle 12 takım postseason’a çıkmakta. Bu nedenle postseason NBA’e göre çok daha büyük önem taşıyor. Takımları değerlendirirken 1969’a kadar .500 barajını geçmelerine, 1969-1994 arası gruplarında ilk ikiye girmiş olmalarına, 1994 sonrası ise postseason katılımlarına göre değerlendirmek sağlıklı olacaktır.

Takım rehberini yazmamın amacı beyzbol ile ilgilenmeye başlayacak birisi için doğru bir başlangıç noktası olduğunu düşünmem. Çünkü beyzbolu merak eden birisi ilk olarak oynanışı ve kuralları öğrenmek isteyecek, muhtemelen de karışık olduğunu düşünüp hevesini kaybedecektir. Fakat takımları ve ligi tanıyan birisi spora henüz başlangıçta bile daha fazla ilgi duyacak, sempati duyduğu takımların maçlarına bakacak ve sporu bizzat izleyerek, pratiğini yaparak, içselleştirerek öğrenecek ve sporu daha fazla sevecektir. Burada belirteyim: beyzbol en iyi izleyerek öğrenilir. Kuralları okuyup anlamaya çalışmak karışık iş. İzleyip yerinde görmek çok daha sağlıklı sonuç veriyor.

Bu fotoğrafın yazıyla alakası yok.


Tampa Bay Rays

Bu yazının sahibi Altay Gök’ün desteklediği takımdır. 1998’ta Arizona Diamondbacks ile birlikte son genişlemenin bir parçası olarak Tampa Bay Devil Rays ismiyle kurulmuşlardır. Takımın ilk yılları DBacks’in aksine aşırı başarısız geçmiş, bu dönem Red Sox ile ettikleri kavgalar dışında umursanmayan Devil Rays 2007’ye kadar 2004’teki 4.lük dışında hep grup sonuncusu olmuştur. 

2008’de 3 sene önce 3.sıradan draft ettikleri Evan Longoria’nın takıma katılması ve isimlerindeki Devil’i atmaları kendilerine iyi şans getirdi. Longoria yılın çaylağı oldu, takım ise grubu lider tamamlayarak tarihinde ilk kez play-off'a kalmayı başardı! 

İyi bir postseason geçiren takım, ALCS'te ezeli rakip Red Sox'ı 4-3 mağlup ederek tarihi sezonu World Series ile taçlandıracak, ancak seriyi Philadelphia Phillies'e kaybederek hayal kırıklığı yaşayacaktı. Neyse ki sonrasında başarılı günler devam etti ve takım sonraki 5 senede 3 kez play-off oynadı. 

2017 sezonunun sonunda Longoria’yı takaslayarak yeniden yapılanma sürecine giren Rays, yeniden yapılanmayı sadece iki senede tamamladı ve 2019'da 6 sezon aranın ardından postseason'a döndü. Bu başarıyı sürdüren Rays, 2020 sezonunda ise tarihinde ikinci kez World Series'e yükselerek doğru kararları verdiğini gösterdi. Her ne kadar seriyi 4-2 Dodgers kazansa da takım herkesin ilgisini çekmişti bir kere. 

2020 sezonunun başında Cardinals’ten aldıkları ve yıldız olma yolunda ilerlediğini düşündüğüm left field oyuncusu Randy Arozarena'ya da değinmek lazım, nitekim kendisi Rays’in World Series yürüyüşünün ikonik isimlerinden birisiydi. Postseason’a kadar pek ortada olmayan Arozarena postseason’da devleşmiş ve hem ALCS MVP’si olmuş, hem de 10 home run ile postseason home run rekorunu kırmıştır.

Son iki sezondur sakatlıklardan çeken takım, 2021 sezonunu Boston Red Sox'a 3-1, 2022 sezonunu ise Cleveland Guardians'a 2-0 elenerek kapattı ve iki sezonda da ilk turdan öteye geçemedi.

Yeniden yapılanmalarının bu kadar iyi olmasının en iyi sebebi, zirveye ulaştığını ve düşüşe geçeceğini tahmin ettikleri oyuncuları potansiyelli minor lig oyuncuları karşılığı takaslamalarıdır, bunun dışında pazarı da çok iyi okuduklarını söylemeliyiz. Bu sayede ellerinde Wander Franco gibi bir yeteneği bulundurmaktalar ve gelecekleri halen parlak.

Florida sıcağından dolayı Rays, maçlarını kubbeli Tropicana Field’da oynamaktadır. Bu saha Tampa’da değil, hemen karşısındaki St. Petersburg’ta (hayır, Rusya’daki değil) bulunmaktadır. MLB’nin en kötü stadyumu olarak kabul edilen Tropicana Field, en çok klimalı olması ve maç esnasında inek çanlarına vuran taraftarlarıyla ünlü.

Rays denince akla gelen ilk isim hiç şüphesiz ki takımın makus talini kıran Evan Longoria.

New York Yankees

Bütün dünyanın şapkalarıyla bildiği, beyzbol ile alakası olmayan insanların dahi adını duymuş olduğu ve herkesin nefret ettiği Yankees, MLB tarihinin en başarılı ve en çok şampiyon olan takımıdır. 1903’te Highlanders ismiyle AL’e katılan ve 1914’de Yankees ismini almış olan takım 40 kez World Series’e çıkmış ve 27’sini kazanmıştır.

1973 sezonundan bu yana Steinbrenner ailesi tarafından yönetilen takım, dünyanın en zengin dördüncü kulübüdür; dolayısıyla bütçe sınırı olmamasının ekmeğini yiyerek birçok oyuncuya diğer takımların bütçeleri kadar maaş ödeyebilecek imkanlara sahip olduğu söylenebilir. Fakat yine de tüm başarılarını paraya bağlamak yanlış bir durum olacaktır, kardeşi Knicks’in aksine Yankees iyi yönetilen bir takımdır.

Steinbrenner ailesi döneminde New York gibi bir şehirde olmasına rağmen disipliniyle öne çıkmaya başlayan takım, oyuncularına sakal bırakmayı yasaklamasıyla da ünlü; örneğin Cleveland Indians yıllarında sakallarıyla öne çıkan Corey Kluber, Yankees’te geçirdiği 2021 sezonunu tabiri caizse köse gibi gezerek geçirmişti.

En başarılı dönemlerini seçmek zor, fakat özellikle üç dönemden bahsedilmeli; ilki ezeli rakipleri Red Sox’tan aldıkları Babe Ruth önderliğinde 5 World Series kazandıkları 1920’ler, ikincisi arka arkaya 4 kez şampiyon oldukları Mickey Mantle’lı 1950’ler ve son olarak Derek Jeter, Mariano Rivera ve Jorge Posada gibi drafttan seçtikleri üç önemli oyuncuyla 1996-2003 arasında 7 kez World Series oynayıp 4 kez şampiyon oldukları (1998-1999-2000 olmak üzere üçü arka arkaya) 90’lar sonu 2000’ler başındaki efsane Yankees. Tabi o kadrolarda oyuncu pazarından aldıkları Roger Clemens, Wade Boggs gibi isimler de bulunmaktaydı, ancak en önemli katkıyı bu üçlü yapmıştır denebilir.

Son başarılı dönemin ardından 2004’te Red Sox faciasını yaşayan Yankees, sonraki sezon Alex Rodriguez’i kadroya katmış ve 2009’da son bir kez şampiyon olmuştur. O dönemden beri de normal sezonlarda parlayan ancak ötesini getiremeyen bir takım hüviyetinden kurtulamamıştır.

Bu durum 2022 sezonunda da bozulmadı ve grubunu birinci sırada tamamlayan Yankees, ALCS’te Houston Astros’a 4-0 yenilerek ciddi hezimet yaşadı. Sezonun iyi yanı, Aaron Judge’ın 62 home run vurarak tarih yazması ve MVP olmasıydı.

2009 sezonuna kadar efsane Yankee Stadium’da oynayan takım, sonrasında White Sox gibi onlar da stadı yenilemiş ve hemen karşıya yeni Yankee Stadium’u yaptırmışlardır. Stadyum Bronx’ta bulunmaktadır, takımın lakabı da zaten Bronx Bombers.

Derek Jeter ve Mariano Rivera, ya da The Captain ve Sandman. 

Boston Red Sox

Ligin en popüler takımlarından birisidir. 1901’de Boston Americans ismi ile kurulmuştur, AL’in orijinal takımlarından birisidir. Red Sox ismine ise 1908’te geçmiştir. 14 kez World Series oynamış, 9 kez şampiyon olmuşlardır. Bu 9 şampiyonluğun dördü son 18 senede geldi.

Takımın ilk seneleri oldukça başarılıydı, 17 senede tam 5 kez şampiyonluk elde etmiş ve daha o zamanlardan ortaya çıkmaya başlayan Yankees-Red Sox rekabetinin galip tarafı olmuşlardı. Bu başarılı dönemde kadrolarında MLB tarihinin en iyi oyuncusu kabul edilen Babe Ruth bulunuyordu, tabi o zamanlar henüz home run makinesi değildi.

Ancak 1920’de büyük bir hata yaptılar ve Babe Ruth’a kontrat vermeyerek kendisinin Yankees’e gitmesine göz yumdular. Takım bu hata nedeniyle lanetlendi ve tam 86 sene şampiyonluk göremediği gibi ayaklarına gelen tüm şansları da bir güzel tepti. Ruth’un lakabı Bambino olduğu için bu lanet “Bambino Laneti” olarak anılır.

Aradaki 84 sene boyunca takım Ted Williams, Wade Boggs, Roger Clemens gibi efsane oyuncularla dikiş tutturmaya çalışmış, 4 kez World Series oynamış ve hepsini bir güzel kaybetmiştir. Özellikle 1986’da 3-2 önde oldukları seride 6. maçı son dakikalarda bir oyuncunun hata yapması ve yerden gelen topun bacaklarının arasından geçmesi sonucu kaybeden takım, sonrasında 7. maçta da hayal kırıklığına uğrayarak büyük drama yaşamıştır.

2000’lerin başında Oakland Athletics’in “sabermetrics” kullanarak başarılı olmasından sonra benzer yöntemi daha yüksek bütçede uygulamak isteyen takım, o zamanlar henüz 28 yaşında olan Theo Epstein’i genel menajerlik görevine getirerek oyuncu yönetimi konusunda küçük çaplı bir devrim gerçekleştirdi. Takımın taleplerine karşılık veren Epstein’in ilk işlerinden biri Minnesota Twins’te pas tutan günümüzün Hall of Famer’ı David Ortiz’i takıma katarak katma değer sağlayabilecek oyuncuları bulabileceğini göstermek oldu.

Epstein geldiğinde zaten yavaştan yeniden yapılanmakta olan Red Sox 2004 sezonunda bir şampiyonluk adayıydı. ALCS’e kadar çıkan takım, belgesellere konu olan bir seride Yankees’i 3-0 geriye düşmesine rağmen 4-3 geçerek 18 sene sonra World Series’e çıktı. St. Louis Cardinals’i bu enerjiyle tabiri caizse ezen takım, seriyi 4-0 kazanarak laneti sonlandırmayı başardı!

O sezonun ardından buzlar tamamen çözüldü ve düzenli olarak kadrosunu yenileyen Red Sox 2007, 2013 ve 2018’de üç şampiyonluk daha elde etti.

Maçlarını 1912’den bu yana ciddi bir beyzbol mabedi olan Fenway Park’ta oynarlar. Stadın en önemli bölümü sol tarafta kalan devasa duvardır. Green Monster adıyla anılan duvar nedeniyle sağ kanada gitmeyen vuruşların home run olma şansı epey düşük.

Son olarak takımın sahibi Fenway Sports Group, başta Liverpool olmak üzere birçok spor kulübünün de sahibidir.

 

MLB tarihinin en güçlü vurucularından David Ortiz, veya lakabıyla "Big Papi"

Toronto Blue Jays

Kanada’nın MLB’deki ikinci takımıdır (ilki Montreal Expos, dördüncü bölümde değineceğiz). Expos’un gördüğü ilgi sonrası Kanada’da genişlemek isteyen MLB, Toronto’nun en uygun lokasyon olduğunu düşündü (17 sene sonra kurulan Raptors’u da düşünürsek kesinlikle doğru karar) ve 1977’de Blue Jays kuruldu. 1990’ların başında Roberto Alomar ile (kendisinin adı bu dönem cinsel taciz skandallarıyla anılıyor, hatta MLB yönetimi kendisini tamamen yasakladı) en başarılı dönemlerini geçiren ve 5 senede 4 kez grubunu lider bitiren Blue Jays, 1992 ve 1993’te de arka arkaya World Series şampiyonu oldu -bu, Kanada'nın da MLB'deki ilk şampiyonluğuydu! Ancak bu iki şampiyonluğu 21 yıllık bir başarısızlık serisi izleyecekti.

Şampiyonluklardan sonra uzun süre postseason göremeyen takım, Toronto’ya yolu düşen Roger Clemens ve bizzat yetiştirdikleri Roy Halladay gibi pitcher’lar ile 81 galibiyet baremini aşsa dahi Yankees-Red Sox ikilisinin olduğu, sonradan Rays’in de denkleme girdiği AL West’te pek iddialı olamadı.

2015’ten itibaren toparlanma dönemine giren Blue Jays, 2015 dahil olmak üzere 3 kez postseason’a çıktı. Güncel olarak maçlarını izlemesi en zevkli takımlardan biri, elit vurucuları bizlere (başta Expos efsanesi Vladimir Guerrero’nun oğlu Guerrero Jr. olmak üzere) güzel bir hücum resitali sunuyorlar. Bu yıpratıcı hücumları sayesinde son iki senedir grubun ciddi aktörlerinden biri haline gelmiş olsalar dahi epey güçlü AL East’te sonunu getiremediler, 2022 sezonunda da aynı şekilde play-off’a kalıp ilk turda havlu attılar.

Blue Jays maçlarını Rogers Centre, veya nam-ı diğer Skydome’da oynamakta. Kubbeli bir diğer stadyum olan Skydome’ın en ilginç özelliği, stadyumun içinde otel bulunmasıdır. Otelde konakladığınız gün maça denk gelecek kadar şanslıysanız, maçı izleyebilirsiniz. Tabi Aaron Judge veya Juan Soto’nun odanıza doğru bir home run yapma olasılığı da var.

 

Bu kadar mavi olmasına gerek yok sanki stadın.

Baltimore Orioles

AL’ın orijinal takımlarındandır. 1901’de Milwaukee Brewers ismiyle kurulmuş, bir sene sonra St. Louis Browns ismini alarak taşınmış, sadece bir kez World Series’e çıkılabilen 52 senenin ardından 1954’te Baltimore’a taşınarak mevcut ismini almıştır. Browns, halen MLB tarihinin en büyük başarısızlıklarından biri kabul ediliyor.

Baltimore’a taşınmak takıma iyi şans getirdi diyebiliriz, nitekim 1966’da Orioles ismiyle ilk kez World Series oynayan takım şampiyonluğa da ulaşarak sonunda aradığı ivmeyi yakalayabilmişti.. Sonraki 13 senede 6 kez play-off, 2 kez World Series oynayan takım, 1970’te bir kez daha şampiyon oldu.

1981’de takım tarihinin en ikonik oyuncusu Cal Ripken Jr. kadroya katıldı. 1983-1993 sezonları arası bir maç dahi kaçırmayan, beyzbol tutkusu nedeniyle sakatken dahi oynadığı belirtilen Ripken, bu nedenle “Demir Adam” lakabına layık görülmüştür. 1983’te de takıma üçüncü ve son şampiyonluğunu getirmiştir.

Ancak o sezondan sonra Orioles için işler Ripken’a rağmen kötü gitmeye başladı, öyle ki takım tüm kariyerini Orioles’te geçiren Ripken ile yalnızca iki kez daha (1996, 1997) play-off oynayabildi. Demir Adam’ın 2001 sezonundaki emekliliğinin ardından çöküşe geçen takım, 2012 sezonuna kadar 81 galibiyet baremini aşamayacaktı.

2012 sezonundan itibaren toparlanma dönemine giren Orioles, bu dönemde 3 kez daha play-off oynadı, hiçbirinde başarılı olamadı. Bu dönemin ikonik ismi olan Manny Machado da (kendisi kavgalarıyla bilinir) 115 maç kaybettikleri 2018 sezonunun ardından takaslandı.

Geçen sezon genç oyuncularıyla başarılı bir sezon geçirerek 83 galibiyet alan ve play-off’u kıl payı kaçıran takım, 1980’lerden bu yana ilk defa gelecek vadediyor.

Orioles maçlarını 1992 sezonundan bu yana Oriole Park at Camden Yards’ta oynamakta. Bu stadyum, modern dönem MLB tarihinde önemli bir yer taşımaktadır, çünkü 3. nesil beyzbol stadyumlarının ilki olarak kabul edilir. Uzun süredir devam eden “NFL-MLB stadyumlarını birleştirme” modasını yıkan stadyum olduğunu da ekleyelim.

Maçlarını 1992 sezonundan bu yana Oriole Park at Camden Yards’ta oynarlar. Bu stadyum, modern dönem MLB tarihinde önemli bir yer taşımaktadır, çünkü 3. nesil beyzbol stadyumlarının ilki olarak kabul edilir. Uzun süredir devam eden “NFL-MLB stadyumlarını birleştirme” modasını yıkan stadyum olduğunu da ekleyelim.

O's tarihinin en büyüğü, "Demir Adam" Cal Ripken!


İkinci bölümümüz AL Central yılın son gününde, yani 31 Aralık Cumartesi günü yayında olacak, o zamana dek hoşça kalın!


Yorumlar